26 Aralık 2009 Cumartesi

Çocuklar doğal aşısını kaybetti



Çocukluğumuzun vazgeçilmez oyunları arasında arkadaşlarımızla ayakkabılarımıza kum doldurup oynamak vardı. Kumdan evler, kaleler yapmaya bayılırdık.




Bu oyunları oynarken her yerimiz toz içinde kalır ve eve gittiğimizde annemizden güzel bir azar işitirdik. Bazen bu azarlamalar birkaç şefkat tokadıyla da süslenirdi! Ama yine de siz annenize teşekkür edin, iyi ki sizi eve hapsedip çocukluğunuzu yaşamanıza engel olmamış. Neden mi? Doğayla iç içe büyürken farkında olmadan bünyeniz de güçleniyor.

Sokakta birçok arkadaş ediniriz ancak bir de görmediğimiz arkadaşlar var ki, onlarla ilk tanışmamızda bizi yatağa bile düşürebilirler. Bu arkadaşlar ya kum oynarken elimizden tutarak vücudumuza girerler ya da terleriz, biz davet ederiz onları tanışmaya. Ancak ilerleyen zamanlarda anlarız ki o arkadaşımız sandığımız kadar kötü değilmiş. Bir kaç gün yatağa hapsolmaya da değermiş. Kim mi bunlar? Tabii ki virüs ve mikroplar. Çocukluğumuzda sokaklarda tanıştığımız virüsler sayesinde ilerleyen yaşlarda birçok hastalığı ayakta geçiririz. Çünkü onlar küçük yaşta vücudumuza girdiği için bağışıklık sistemimizi güçlendirmiştir.

Kış ortasında ayakları çıplak

Dikkatinizi çekmiştir muhakkak. Roman çocukları, kış aylarında bile çırılçıplak ayaklarla sokaklarda gezer, kısa kollu tişörtler giyerler. Ama yine de hasta olmazlar. Köyde yetişen çocukların da yanakları al aldır. Bütün bunların sebebi hep aynı; her türlü virüse karşı vücutlarının dirençli olması.

Günümüzde ise korumacı ebeveynler yüzünden çocuklar adeta akvaryum içinde büyütülüyor. Bu da ilerleyen yaşlarda kolay hastalanmalarına neden oluyor. Pedegog Sevil Gümüş'e göre 'çocuğumu koruyayım' diyerek kılı kırk yaran anne ve babalar, onlara iyilik değil, kötülük yapmış oluyor. Sokaktan uzak yetişen çocuk hem sosyal hem de biyolojik olarak gelişimini tamamlayamıyor. Çocuğun aklı ermeye başladığı yaşlarda muhakkak kuralsız ortamda yaşıtlarıyla bulunması gerekiyor.

Sevil Gümüş, ailelerin çocukları tek başına yetiştirmeye başladığına dikkat çekiyor. Hayatın yoğun temposuna artık çocukların da ayak uydurmak zorunda kaldığını aktaran Gümüş, "Okul, dershane derken çocuklar tüm gününü dört duvar arasında geçiriyor. Ebeveynler çalışıyorsa gün içinde çocuk anneanne veya babaannede kalıyor. Yani yine dört duvar arasına hapsediliyor. Çocuklar adeta sokağa hasret büyüyor." diyor. Çocukların 1,5 aylık olduktan sonra her gün muhakkak dışarı çıkartılması gerektiğini anlatan Gümüş, buna bebeğin biyolojik olarak ihtiyacı olduğunu söylüyor.

Memorial Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Ercan Tutak, sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan ülkelerde virüs hastalıkları ile alerjik hastalıkların ön plana çıktığını, geri kalmış ülkelerde ise bakteri ve parazit hastalıklarının yaygın görüldüğünü dile getiriyor. Gelişmiş ülkelerde dezenfektasyon olduğunu aktaran Tutak, bu yüzden çocukların aşırı derecede steril ortamda kaldığını ve ilerleyen yaşlarda alerjik hastalıkların çok görüldüğünü ifade ediyor.

Çocukların mikroba da ihtiyacı var

Virüsler bize sadece zarar vermiyor. Vücudumuz için gerekli mikroplar da var. Çocuklar da biyolojik olarak bu mikroplara ihtiyaç duyuyor. Bu sayede vücudun direnci artıyor ve bağışıklık sistemleri güçleniyor. Ancak gereksiz yere ve fazla alınan antibiyotikler bu mikropları öldürüyor.

***

Avrupa'da aile uyarılıyor

Avrupa ülkeleri, bebeklerin ve çocukların sokağa çıkartılmasına büyük özen gösteriyor. Bu nedenle aileleri, çocukları her gün gezmeye götürülmesi konusunda uyarıyor. Bunun hem çocuğun gelişimi hem de sosyalleşmesi açısından önemli olduğu vurgusu yapılıyor. Dışarıya çıkarmadığı tespit edilirse aileye ihtar çekiliyor. Uyarılar yine dikkate alınmazsa devlet çocuğa el koyabiliyor.

Çocuk parklarında toprak yok

Belediyelerin yapmış olduğu çocuk parklarında yeterli derecede yeşil alan ve kum sahaları bulunması gerekiyor. Türkiye'de ise parklar sadece oyun alanları ile sınırlı. Bu alanlar son dönemlerde kauçukla kaplandığı için çocuklar kum havuzlarından ve doğal ortamdan uzak kalıyor. Avrupa'da çocuklar için oyun parklarının yanı sıra yeşil alanlar ve kum havuzları var.

Evdeki çocuklar obez oluyor

Anasultan Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Sabahat Uçar, evde yetişen ve bilgisayar başında olan çocukların obez olduğunu belirtiyor. Bunun ilerleyen yaşlarda kalp ve şeker hastalıklarına neden olduğunu vurgulayan Uçar, "Evde oturan çocuk daha az enfeksiyöz ajanla karşılaşıyor. Kreş ya da okul gibi toplu ortama çıkan çocuk burada bulunan virüslerden daha çabuk etkilenip hastalanıyor." diyor. ZAMAN

KAZIM PIYNAR

21 Aralık 2009 Pazartesi

Ece ile Keçe'nin çizerinden


Ödüllü çizer Dağıstan Çetinkaya'nın üç yıldır çizdiği Ece ile Keçe karakteri çizgi roman oldu. Çetinkaya, Ece ile Keçe'yi, kendi çocuklarına bakarak çizdiğini anlatıyor.

Ece ile Keçe'yi çizerken çocuklarımdan esinlendim


Kübra sönmezışık'ın haberi

Türkiye'nin sayılı illustrasyoncuları arasında yer alan Dağıstan Çetinkaya ödüllü bir çizer. Son üç yıldır çizdiği çocuk çizgiroman karakteri olan Ece ile Keçe en sevimli çizimlerinden. Çetinkaya, konuya çocuk çizgiromancılığını anlatan bir cümle ile giriş yapıyor: 'Türkiye'deki çizgi romanların yanın ortamları çocuk dergileri. O yüzden benim ortaya çıkardığım çizgi romanlar çocuk dergilerinde hayat buldu.'diyor. Daha önceden de Böcekhistan, Kelile ve Dimle, Nurcan gibi karakterleri çizen Çetinkaya, Ece ile Keçe'nin onlardan farkını şöyle anlatıyor: 'Çizgiromanlar, aylık yayınlanır ve bu yüzden başlayıp biten öyküler içerir. Fakat Ece ile Keçe, haftalık bir dergide yayınlandığı için 'devamı haftaya' öyküleri yazabiliyorum. Böylelikle içinde hem macera hemde mizah olmuş oluyor.'diyor.

ÇİZİMLERİMDE ÖĞÜT VERMİYORUM

Türk aile yapısını gözönüne alarak çizdiğini söyleyen Çetinkaya, Ece ile Keçe karakterini de kendi çocuklarından esinlenerek oluşturduğunu söylüyor ve ekliyor: 'Toplum olarak koruyucu bir aile yapımız var. Abi ya da abla diğer ufak olan kardeşini korur. Ece ile Keçe de burada bir denge unsuru oluşturuyor. Türk aile yapısından yola çıkarak bu karakterleri oluşturdum.' Çetinkaya bu iki karakterin özellikleri üzerinde de şöyle duruyor: 'Sınırları zorlayan yaramaz bir kardeş, onu uyaran, tolere eden bir abla var.' Kendisinin üç oğlu olduğunu söyleyen çizer, karakterlerden büyük olanını neden kız seçtiğini ise şöyle anlatıyor: 'Kızlar daha koruyucu bir kimlik üstlendikleri için Ece karakterini abla olarak konumlandırdım.' Çizer, bu çizgiromanları hazırlarken çocukların öğütlerden hoşlanmadığını belirterek, çizimlerinde böyle bir amaç gütmediğini söylüyor ve 'Çocuklara doğru ve yanlış çelişkisini mizahi bir dille ortaya koyduğunuzda neyin doğru, neyin yanlış olduğunu zaten onlar ayırabiliyor.'diyor. Çetinkaya, yapmaya çalıştığı şeyi ise şöyle özetliyor: 'İnsanın doğasında olan şeylerin, fıtratını bozmaması gerektiğine vurgu yapmaya çalışıyorum. Fıtrat olarak yanlış yapmaya müsaitiz. Ama en önemlisinin doğruyu bulabilmemiz olduğunu anlatmaya çalışıyorum.'

ÇOCUKLARA ÇİZMEK DAHA ZOR

Bugüne kadar yurt dışı kaynaklı çizgiromanların tercüme edilerek geldiğini, çocukların 'Bugs Bunny' kültürüyle büyüdüğünü belirten Çetinkaya, kendi kültürümüze ait çizgiromanların yapılmamasını şöyle eleştiriyor : 'Nasrettin Hoca ve Keloğla'nın bırakın çizgi filmini yapmayı, daha çizgiromanını yapamamışız. Eğer biz bu tarz örnekleri çoğaltabilirsek bu animasyon, çizgi filme bir altyapı oluşturacaktır.' Kendi yaptığı çizgiromanların bu alanda önayak olacağını vurgulayan Dağıstan Çetinkaya, Ece ile Keçe'yi kendi aile yapımızı, örf ve adetlerimizi, kırmızı çizgilerimizi içeren bir çizgiroman olarak anlatıyor . Ece ile Keçen'in animasyonunu yapmayı da istediğini söyleyen çizer, animasyon çalışmasının ekiple olabileceğini bu yüzden bu projenin uzun zaman alacağını belirtiyor.

Gazetenin yorum sayfasına gündem siyasetini çizen Dağıstan Çetinkaya, çocuklara mı yoksa yetişkinlere mi çizmenin, onu daha çok tatmin ettiği sorusuna şu cevabı veriyor: 'Birbirinden farklı alanlar olduğu için bu çeşitlilik bana zenginlik katıyor. Çocuklara çizmek biraz daha hassasiyet ve sorumluluk gerektiriyor. Bir o kadar da zevkli bir alan; çünkü çocukların yetişkinler gibi önyargıları yok. Daha saf dünyaları olduğu için onların doğru yakalayabileceği bir takım kıstasları gözönüne almak gerekiyor.' diyor.


yazının orjinali burada.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Büyüdük "com" olduk

Ya da belki de "toparlandık, taşındık" demeliyiz. Evet, evet. Artık sizlere www.cocuklarbizim.com adresinden ulaşacağız. Çocuklar için kitaplar, dergiler, görsel yayınlar ve etkinlikler olacak yine sitemizde. Fakat burayı, ilk göz ağrımızı da tamamen terketmeyelim diyoruz. Çocuklarla ilgili güncel haberleri de buradan ulaştırmaya çalışacağız. Çok karışıklık olursa, bir başka çare düşünürüz :)

Hadi bakalım, yeni yerimize bekliyoruz: www.cocuklarbizim.com

11 Aralık 2009 Cuma

sözün özü

"Yumuşak davranamayan kimse, bütün hayırlardan mahrum kalmış sayılır."
(müslim, birr, 74-76)

Çocuk eğitimi sabır işi. Çünkü sermaye önemli, kar çok büyük. Bu yüzden çocuklarımızla ilgilenirken daha sabırlı, daha yumuşak olmaya gayret edelim. Belki son bir gayret yeterli olacaktır...

9 Aralık 2009 Çarşamba

Üç Haydut ve Sarı Saçlı Bir Kız



Bu ayın çocuk dergilerine bakınırken, büfede bir çizgi film gördüm. Hamburg Çocuk Filmleri Festivali’nden izleyici ödülü, Chicago Uluslararası Çocuk Filmleri Festivali’nden de Animasyon ödülü aldığını okuyunca ilgim daha da bir arttı. Zaten kapağındaki çizimler de gayet şirin görünüyordu. Eh, fiyatı da uygun olunca hemen aldık.


Bu çizgi film “Üç Haydut” (DIE DREI RÄUBER) adını taşıyor. Yetimhaneye götürülürken karanlık ormandaki üç haydut tarafından rehin alınan Tiffany’nin hikayesi. Aslında Tiffany rehin alınmıyor, kendisini rehin aldırıyor. Çünkü yetimhaneye gitmek onun için kabus gibi. Aslında zaten, oradaki çocuklar da kabusa benzer bir hayat içindeler. Kötü teyze tarafından zorla çalıştırılıyorlar. Neyse ki, Tiffany hem haydutların, hem de yetimlerin hayatını değiştiriyor. Karanlık sahnelerle başlayan çizgi film, çiçekli, pastalı, rengarenk görüntülerle bitiyor.


Bu animasyonu 7-9, 9-12 yaş grubu çocukları rahatlıkla izleyebilir kanısındayım. Bir de hala çocuk ruhunu kaybetmeyenler tabi ki.


Fragman burada.

8 Aralık 2009 Salı

Allah'ın İsimlerini Öğrenelim




Allah'ın isimlerini, esma-ül hüsnayı öğrenmek için tavsiye edilen birçok metod var. Fakat her halükarda sık tekrar ve göz önünde bulundurma gerekli oluyor sanırım. Özellikle bu isimleri öğrenmek isteyen çocuklar için güzel bir proje düşünülmüş: esma-ül hüsna bahçesi. Oluklu karton üzerine, yine kartonlardan oluşturulan çiçekler yapıştırılmış. Her çiçeğin yaprağında bir isim mevcut. Şimdiden kolay gelsin.


3 Aralık 2009 Perşembe

Çizgilerle Efendimiz (sav)

Çocuklar çok sevecek
Peygamberimizin hayatı çizgi kitap oldu. Çocuklar şimdi bu çizgi kitabı okuyor.



Şairler sözlerini güzelleştirmek için Efendiler Efendisi ile süslemiş şiirlerini, yazarlar tat katmak için anlatılarına O’nun hayatından ışıklar içirmiş sayfalarına.

Bizde çizgi roman yok denecek kadar az. Yıllar yılı Tommiks, Teksas, Zagor gibi Amerikalı cengâverlerin karşısına doğru dürüst bir yerli cengaver çıkartamadık.

Gazetelerin küçük bir bölümünde yer alan çizgi bantlarla güya çizgi roman hazırladık.


Sevgili Peygamberimizin Hayatı

Özellikle son iki-üç yıldır çizgi roman ile bize ait değerleri anlatmaya başladık. Geç kalınsa da güzel örnekler ortaya çıktıkça daha da geliştirilecek ve olgunlaştırılacak bir tarz oluşuyor.

Muştu Yayınları, özellikle küçük okurlarına okumayı sevdirmek ve eğlenceli bir yanı olduğunu da göstermek için güzel bir kitap ile bu projeye 2007’de başlamış.

İnsanların en güzeli, efendiler efendisi Peygamberimizin hayatını çizgilerle anlatmış. Büyük boy olarak yayınlanan ve 84 sayfadan oluşan bu kitap Çizgilerle Sevgili Peygamberimizin Hayatı…

Orhan Sezgin ve Ensar Karadeniz’in yazdığı çizgi kitabın tüm çizimleri İsmail Abay’a ait.

Kitabın şu an baskısı yok, biliyor musunuz?

Kitap yayınlandığı iki üç ay içerisinde bitmiş. Bir daha da baskısı yapılmamış. Buradan da Muştu Yayınları’na seslenmiş olalım. En kısa zamanda bu güzel çizgi kitabın yeni baskısını bekliyoruz.


Yılmaz Yılmaz çocuk oldu ve okudu.

www.dunyabizim.com'dan alıntıladık.

1 Aralık 2009 Salı

Pisi Pisi Origami





Origami, Japon kağıt katlama sanatının adı. Bir kağıt parçasının nasıl birbirinden farklı, güzel modellere dönüştüğünü görmek hayranlık uyandırıcı oluyor. Bu heyecanı sevenler de origamiden muhakkak hoşlanıyorlar.


Origami, çocukların el becerilerinin gelişimi, sabır eğitimi, düzenli ve disiplinli çalışma gibi açılardan oldukça önemli ve faydalı. Biz de ara ara origami etkinliklerine yer vereceğiz. Bu haftaki etkinliğimiz de bir origami olacak. Şirin bir kedicik için kağıtları hazır edebilirsiniz.


Kediciğin yapım aşaması buradaki videoda.


Related Posts with Thumbnails