31 Ekim 2009 Cumartesi

Bizi çocuklarımıza soracaklar

SÜLEYMAN SARGIN

s.sargin@zaman.com.tr




Çocuk sahibi olmak hem fıtri bir ihtiyaçtır hem de Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından "Ahirette diğer ümmetlere karşı övünç vesilesi" olarak ifade buyurulmuştur. Konuya nassların ışığı altında baktığımızda da görüyoruz ki, Kur'ân-ı Kerim Allah'ın sevdiği, seveceği, hoşnut olacağı kimselerin çok olmasını istemektedir.

Yüce Allah, Hz. Zekeriyya'nın, en samimî hislerle "tertemiz bir zürriyet" için yakarışını (Âl-i İmran, 3/38) Hz. İbrahim'in "Ey Rabb'imiz! Neslimizden Sana itaat eden bir ümmet çıkar." (Bakara, 2/128) duasını nazara vermekte, bize de şu duayı talim buyurmaktadır: "Rabb'imiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!" (Furkân, 25/74)

Bu duaların hemen hepsinde, tertemiz, masum ve günahsız nesillere dikkat çekilmiştir. Öyleyse konu, sadece sayının çokluğu değil, çocukların keyfiyet derinlikleriyle Allah nazarında makbul olmalarıdır. Yani Allah Resûlü'nü sayıca değil kıvam itibarıyla sevindirecek nesiller yetiştirmektir. Bu ise en başta anne-babanın görevidir. Bunun için ebeveynin mutlaka dikkat etmesi gereken hususlar vardır.

Bir kere, tohumun temiz bir zemine bırakılması, sonra da bırakıldığı yerde gelişirken temiz bir hava ile havalandırılması, temiz ışıklarla aydınlatılması, temiz su ile sulanması ve tımar edilmesi yetiştirilmek istenen neslin kaliteli yetişmesi bakımından çok önemlidir.

Yavrunun sperm ve yumurta buluşması anından itibaren gıdası, annesinin davranışları, bulunduğu ortam; anne ve babanın daha önceki ve daha sonraki tavırları da onun keyfiyetinin şekillenmesinde önemli vesilelerdir.

Anne-babanın önemli vazifelerinden biri de kendi rızıklarına dikkat etmeleri, çocuklarına da hoş ve helâl rızık yedirmeleridir. Bu itibarla, bakım ve görümüyle sorumlu bulunduğumuz çocuklarımıza ve diğer aile fertlerine helal lokma yedirme mecburiyetindeyiz. Meseleyi yaşadığımız çağın şartlarına bağlayarak onlara haram veya şüpheli şeyler yediremeyiz. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin ifadeleriyle: "Yanlış yollarla elde ettiğimiz kazanç da, o kazançla beslenen çocuklarımız da, cehennem zakkumu gibi bir gün mutlaka bizim başımızı ağrıtır, belki de kan kusturur."

Allah Resûlü'nün tavsiyeleri çerçevesinde, çocuğa, sevimli, mânâsı düzgün iyi bir isim koymak, anne-babanın ilk vazifelerinden biridir. Daha sonra süt emzirme, çocuğun nafakasının temini ve terbiyesinin deruhte edilmesi meseleleri gelir.

Hadis-i şerifte buyurulduğu gibi "Her yeni doğan çocuk temiz bir fıtrat üzere doğar." Adeta o, yazısız bir kâğıt gibidir. Üzerine Allah'ın hoşuna giden hususları yazmak, mahşerde geçerli olan, hesapta mizanda kıymet ifade eden nakışlar işlemek anne-babanın vazifesidir. Anneye-babaya düşen, bu yazı ve nakışları mevsiminde, hem de silinmeyecek şekilde çocuklarının ruhuna yazıp nakşetmektir.

Çocukların yetiştirilmesinde, Allah'ın öğretilmesi, yaşlarına ve kültür seviyelerine göre Allah'a iman fikrinin kalblerine yerleştirilmesi, pek çok şahsî vazifenin önünde gelir.

Ayrıca babası çocuğa dinini diyanetini, okuyup yazmasını, Kur'ân okumasını, hatta biniciliği, yüzmeyi, atıcılığı ve devrin şartlarına göre ona faydalı olacak değişik sporları da öğretmelidir. Beyindeki güç ve kuvveti sadece pazulara hasreden sporları değil, hayat ve sıhhat için faydalı ve yarınlarına mukaddime nevinden her biri kendi sahasında önem arz eden bütün sporları öğretmelidir.

Anne-babanın çocuklarına her bakımdan güzel örnek olmaları da onların en temel görevlerindendir. Her mümin anne-baba, çocuklarını gayet tabiî olarak toplumun sıhhatli ve mükemmel bir parçası şeklinde yetiştirmeyi düşünür. Ancak bu iyi niyet, anne-babanın hayatına aksetmez ve namaz, hac, oruç, zekat.. gibi ibadetlerle derinleştirilmezse bir anlam ifade etmez. Söz ve nasihatlerimizin çocuklarımız üzerinde tesir oluşturmasını istiyorsak, evvelâ kendimiz dediklerimizi eksiksiz yaşamalı, sonra bunu onlardan beklemeliyiz.

Doğru sözün yanında doğru hareket çok mühimdir. Çünkü çocuğun nazarında, davranışlarımızla sözlerimiz arasındaki tezat, onun bize olan güvenini sarsar. Hayatta, bir kez olsun yalanımızı ya da davranış ve söz çelişkimizi yakalayan çocuk, bunu zihninde taşıdığı sürece, biz onun nazarında güvenilmez biri olarak kalırız. Dolayısıyla da sözlerimiz onda hiç mi hiç makes bulmaz. Öyleyse, davranışlarımızı öyle ayarlamalıyız ki, onlar bizi evlerinin içinde baba, anne değil de birer melek farz etmeliler. Bizde ciddiyet, bizde vakar, bizde hassasiyet görmeli ve sonuna kadar bize güvenmelidirler.

Unutmamamız gereken önemli hususlardan biri de evlatlarımızdan ahirette sorguya çekileceğimiz gerçeğidir. İmâm Zeynü'l-Abidin hazretleri 'Risaletü'l-Hukuk' adlı eserinde, "Sa'yinin semeresi çocuğunun senden olduğunu, hayrının ve şerrinin de senden sorulacağını bileceksin." diyerek bize işin ahirete bakan yanını hatırlatır.

Bu yüzden evlatlarımıza karşı vazifemizin muhasebesini sık sık yapmalı ve Nebiler Serveri'nin veda haccında ashabına ve ümmetine sorduğu gibi kendi evlatlarımıza, "Yakında beni sizden soracaklar, nasıl cevap verirsiniz?" diye sormalıyız. Onlardan, Efendimiz'in aldığı cevap gibi, "Evet anneciğim, evet babacığım siz bize karşı vazifenizi yaptınız; biz şahidiz!" cevabını alabiliyorsak ne mutlu bize! Değilse vay hâlimize...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails