7 Kasım 2009 Cumartesi

Misyonerlikten İslam'a: Melissa Kokkinis




Hayatını uzun yıllar misyonerlik faaliyetleriyle geçiren Kanadalı Melissa Kokkinis İslam'ı seçti. Kokkinis, "misyonerler internetteki Müslüman gençleri etkilemek için yalan söylüyor" dedi.


Selda Shosha/ TİMETURK

Melissa Kokkinis, Kanadalı eski misyoner, yalan ve fırsatçılık üzerine kurulu ve 'kötü misyonerlik' ismini verdiği Hırsitiyanlaştırma eylemlerine karşı koymak için kapsamlı çalışma yapılmasını istiyor.

2002 yılında İslam dinine giren eski misyoner gelişme ve gençlik yıllarının büyük kısmını İncil misyonerliği yaparak geçirdikten sonra kendi tercihiyle örtündü. Montreal'de İslam'ın gerçeğini açıklamaya çalışan basın ve yayınevi kurdu. Şu sıra Lübnan'daki Filistin kamplarında belgesel film çekiyor. Timeturk.com Melissa Kokkinis’le ziyaretçileri için görüştü;

Kendinizi kısaca bize tanıtır mısınız?

Adım Melissa Athanasios Kokinis. Montreal-Quebec'de doğdum. Babam Ortodoks doğmuş bir Yunanlı olup annem Katolik doğmuş bir Kanada-Quebec'lidir. Montreal Üniversitesi'nden 2001 yılı Hemşirelik Bilimleri bölümü mezunuyum. St Justine Çocuk Hastanesi'nde birkaç yıl çalıştım. İlk tutkum eskiden de şimdi de hasta çocuklara yardım etmektir.

Anadilim Fransızca. İngilizce ve Yunanca konuşup, yazıp, anlayabiliyorum. Arapça da konuşup okuyorum ancak lehçelerinin çokluğu sebebiyle tüm kelimeleri anlamakta zorluk çekiyorum. Televizyon ve belgesel film yönetmenliği üzerine özel dersler aracılığıyla hobi mahiyetinde eğitim aldım. Aynı şekilde geçtiğimiz yıllarda kısa belgesel filmler sundum ancak profesyonel değildi. Bunu da sadece hobi olarak yaptım.

Bir kitabım bulunuyor. İsmi de 'Kudüs'ten Mekke'ye Giden Yol'. Şu anda Lübnan'da uzun bir drama-belgesel filmi takip ediyorum. 'Santa İsrail' ismini taşıyan bu film İsrail'in Lübnanlı ve Filistinli iki gence fırlattığı hediyelerden yani bomba ve füzelerden bahsediyor.

Doğmamdan birkaç sene önce babam Ortodoksluktan annem de Katoliklikten Protestan Hareketi olan Evanjelizm'e geçti.

İncili dini fikirler açısından gerçekten çok radikal bir ailede doğdum. Büyüyüp yetişirken Kutsal Kitap gece gündüz arkadaşımdı. Kilisemiz Plymouth Brothers ismiyle bilinen kompleksin bir parçasıydı. Bunlar da Protestan Hareketi'nin bir parçası olup dünyadaki herkesin İblis'in hükmü altında olduğuna ve yalnızca kendilerinin kurtulacağına inanmaktadır. Yani biz Mesih'in yakında geri döneceğine inanan Evanjelist Kiliselerin üyesiydik. Delilleri yok ancak adam kaçırma, milenyum, dünya tarihinin 7 aşaması ve sonu fikirlerinden eminler. (Hesap gününün öncesinde bulunduğumuza inanıyorlar).

Kilisen imani konularda aşırı yorumları ile bilinirken ve bu kiliseye ancak İncil'deki kavrama harfiyen uygun bir yaşantı sürenler tabi olabilirken seni İslam dinine iman etmeye iten ne oldu?

İncil'deki aykırı hususlarda bir çok soru sordum ancak hep aynı cevapla karşılaşıyordum. Babamın ya da kilisedeki yüksek mertebeli diğer misyonerlerin söyledikleri beni ikna etmedi. Buna karşın kendimi konuyu unutmaya zorluyor ve aklımı uyutmaya çalışıyordum. Onların cevabı olmayan sorulara verdikleri yanıt hep aynı idi; 'dua et kardeşim, çünkü Rab soruları sevmez'.

Müslümanları dinleri hususunda fitneye düşürmek için kiliseye bir kitap teslim ettim. Bu, Kur'an ayetlerinin anlamlarıyla oynamak için tasarlanmış bir kitaptı. Bu kitabı okumamın amacı ise Müslümanları (dinlerinden) döndürebilmek için dinlerine aşina olmaktı. Bu durum beni, imanım, İslam ve diğer dinler hakkında sorular sormaya itti. Aklıma gelen en önemli soru şuydu: 'Acaba orada İncilciler'e karşı sitede yazan Müslümanlar bulunuyor mu?'

İnternet aracılığıyla yaptığım araştırma sonucu İnciller ve Kutsal Kitap hakkında tartışma siteleri buldum. Bu sitelerde, geçtiğimiz yıllarda kilisemin büyüklerine yönelttiğim ancak cevap alamadığım soruların cevaplarını bulunca şok oldum.

Bu cevaplar, hayatımın akışını değiştirme kararı almama sebep oldu. İslamı Evanjelistlerin söyledikleri aracılığıyla değil İslami kaynaklardan öğrenmeye karar verdim. Sonra İncillerin tarihini yeniden okudum. Kutsal Kitap'ta mevcut tarihi, dini, akli, mantıki aykırılıkları inceledim. Sonunda da Kutsal Kitap'ta Allah'ın, insanların, peygamberlerin, fasık kralların sözlerinin, sahtekârların yazdıklarının ve hurafecilerin rivayetlerinin yer aldığını keşfettim.

Bu yeni kanaatim, putperest imparator Konstantin'in ve düzenlediği İznik Konseyi'nin, İsa'nın hikâyesini ve İncil versiyonları olarak bilinen kitaplarda söylediklerini hangi kitaptan okuyacağımızı, hangi dini akideye (sınırları İsa'nın doğumundan 3-4 yüzyıl sonra tespit edilen akide) tabi olacağımızı belirlediğini öğrendiğimde daha da yerleşti. İmparator, inananlara Mesih'in, Tanrı'nın oğlu olduğunu kabul ettirmeye karar verdi. İşte o vakit kutsal üçlü birlik değil kutsal ikili birlik inancı doğmuş oldu. Zira ilk İznik Konseyi'nde 'İsa Baba'nın oğludur' dendi. Üçlü birlik inancındaki üçüncü şahıs; yani Kutsal Ruh ise 385 yılında bir akidesel konseyde toplananların üzerine indi.

Daha da tehlikelisi İncillerde bazıları birşeylerin doğruluğunu kanıtlamak, bazıları da birşeyleri gizlemek için yapılmış silme ve eklemeler keşfettim. Bazı Fransızca tercümeler, Yunanca ve İngilizce tercümelerden farklı. Bu tercüme, İsa'nın ulûhiyeti ve üçlü inanç akidesini ispatlamaya hizmet ediyor. Ancak bunu Yunanca ya da Latince kaynaklardaki kelimelere harfiyen bağlı kalmak yöntemiyle değil tercümelerde hileye başvurarak yapıyor. Yaklaşık bir sene süren araştırmamda daha birçok şey keşfettim. Hepsinin ayrıntılarını anlatmaya vakit yetmez. Bu keşiflerim arasında kilisenin ilk papalarının hikâyeleri yer alıyor. Bunların arasında da Aziz Pavlus'un hikâyesi. Kendisi İsa'yı hiç görmemiş olmasına karşın Hıristiyanlık dinindekilerin %90'ı, Patris, Yakup, Matta ya da Peter öğretilerine değil Pavlus'un öğretilerine tabidir?! Madem bütün görevi İsa'yı görmemiş, kendisini tanımayan, dahası ona tabi olanlara karşı savaşan bir şahıs üstlenecekti de neden İsa'nın 12 öğrencisi vardı?

Ulaştığım bilgileri sunmak için kiliseye döndüm. Bana psikolojik yıldırma yöntemleri uyguladılar. Beni iman ve İsa adıyla kuşattılar. Ellerinde hergün gözetleyip takip ettikleri bir rehine oldum. Etrafımdakilere baktım. Kendime en sevgili gördüğüm insanların kilise üyelerini gözetleyip casusluk yapan mafyavari diğer yüzlerini keşfettim. Aynı şekilde vatandaşlarının vefasından şüphe ettikleri ülkeleri de gözetlemektedirler.

Kiliseyi terkettim. Çünkü onların yalancı olduklarını, sevgi gösterdikleri halde gerçekte akıl sahibi; düşünen herkesten nefret ettiklerini anladım. Kendilerine tabi olanları ince bir psikolojik aldatmayla bastırıyorlar. Eğer kendilerine karşı gelen olursa da kelime ve aldıkları konumla korkutma kılıcını çekiyorlar. Ayrıca zayıf iradelileri intihara itecek düzeyde psikolojik baskı yapıyorlar. Daha önce göremediğim dindarlığın ne olduğunu görmeye başladım. Ben ve kilisedeki diğer tüm kadınlar, kilisemizin akidesine inananların inancına göre erkeklerden daha alt derecede insan görülerek ezilmekteydik. Zira onların yenilenmiş Protestan inançları, kadının (erkeğin bel kemiğinden yaratıldığı için) erkekten daha alt seviyede olduğunu öğretiyor. Erkek Rabbe itaat edip boyun eğerken kadın, ister eş olsun ister baba, ister erkek kardeş, ister de kilise başkanı olsun erkeğe boyun eğip itaat etmektedir.
Bunun dışında korkunç bir gerçeğin daha farkına vardım. Kilisenin önde gelenlerinden 10 büyüğü, kilisemizdeki yüzlerce kişinin günlük hayatlarının ayrıntılarına hükmetmektedir. Düşünün; bir erkek ya da bir genç kız evlenmek istediğinde önerilen gelin ya da damatla evlenebilmek için bu büyüklerin onayını almak zorunda. Bu bağlamda 'Rab'dan talebe direk cevap duası' adı altında büyükler talepleri alır. Bir süre sonra (bazen aylarca sürer) evlenme talebinde bulunana dönerek 'Rab talebini kabul etti' ya da 'Rab talebini kabul etmedi' der.

Bunun gibi işten arkadaşlıklara, eğitimden yolculuğa tüm hayat meselelerimize karışırlardı. Kilise üyelerinin büyük kısmı kilisenin onayını alabilene kadar evlenemedi. Geçen senelerde ben de diğer kadınlar gibi kontrollerinin kurbanıydım. Bizim akidemize tabi olmayan bayanlarla arkadaşlık yapmama izin verilmiyordu. Dini kilisemizin vasıflarını uygun bulup izin vermediği mekanları ziyaret etmeye gidemezdim. Daha sonra kesin delillerle onların Rabbin rızasını kazanmak için kardeşi kardeşe (kızı kıza, erkeği erkeğe) gözetlettirmelerini emreden gizli öğretilerinin bulunduğunu keşfettim.

Televizyon sadece Protestan kanallarını izlemek için serbest. Mütevazi giysilerin kiliseye has vasıfları bulunuyor. Kim bu kurallara uymazsa kendisine önce dışlanma sonra da kovulma cezası uygulanır. Bu, çok sert psikolojik bir cezadır. Oradan kovulan kendisini cennetten (kiliseden) İblis'in memleketine (yani kiliseden uzak dış dünyaya) kovulmuş gibi hissetmektedir.

İzin verirsen daha açık bir şekilde anlatayım. Yeni kiliselerin büyük kısmı klasik Ortodoks, Katolik ve Protestan kiliselerden aynen Müslümanlardan nefret ettikleri gibi belki de daha fazla nefret etmektedir. Çünkü onların hepsini İblis'in oğulları ve ona tabi olanlar olarak görmektedir.

Allah bana birçok alimin ve aydın Müslümanın kitabını okumayı nasip etti. Bu kitaplardan bazılarını okuduktan sonra Allah Resulü'nün (sav) ve Sahabe'nin (r.anhum)'un hayatına geçtim. Tabi ki bilinen meşhur ilahi mucizeler dışında, güvenilmez tarihi hurafeleri değil inceleme ve araştırma üzerine yapılan, aklın kabul etmediğini kabul etmeyen tercümeleri kendime kaynak aldım. Kur'an-ı Kerim'i farklı tercümeleriyle inceledim. İncilcilerin küçük Müslümanlara yaptığı gibi beyin yıkama ve kandırma yöntemleriyle değil de akıl ve dirayet yoluyla Hıristiyanlıktan İslam'a geçen düşünürlerin söylediklerini okudum. Hakikati araştırmaya başlamamdan bir sene sonra İslam'a girdim.

İslam'a girmem için beni kimse kandırmadı. Aksine ben aklı yerinde, geniş kültür sahibi bir bayandım. Müslüman olduğumda 24 yaşındaydım. Sonradan Hıristiyan olan Rıfka Bari'nin maruz kaldıklarına maruz kalmadım. Öyle ki kendisini kurnaz biri yakaladı ve Facebook aracılığıyla küçük beynini yıkadı. Kendisine (Rıfka'ya) aralarındaki ilişkinin 4 sene boyunca gizli kalmasını emretti. Ancak Amerikan kanunlarına göre buluğ yaşına gelmesiyle meselesi basında patlak verdi. Kendisini din ve imanla ilgisi olmayan siyasi amaçlarla kullandı.

FACEBOOK ARACILIĞIYLA İNSANLAR HIRİSTİYANLAŞTIRILIYOR

Rıfka Bari'nin kandırılma ve beyin yıkamanın kurbanı olduğunu mu söylüyorsun?

Florida'daki Evrensel Devrim Kilisesi papazı Blake Lorenzo'nun Rıfka Bari'yi emirlerinin kölesi yapmak için kullandığı yöntem, Baptist kiliselerle yenilikçi Evanjelist kiliselerin avladıkları tüm insanlara karşı kullandıkları yöntemle aynıdır. Florida'da bir grubun başkanı olan avukatın, Rıfka'nın ailesine teslim edilmemesi için açtığı dava sadece Müslümanlara karşı nefret ve kin duygularını yaydı. Lorenzo ve eşine göre küçük Müslüman kız, ailesinin haberi olmaksızın Facebook aracılığıyla avlanan bir yemden başka bir şey değildi.

Eğer 13 yaşında bir kızı Facebook'ta avlayan katil ya da cinsi sapık olsaydı hapse atılırdı. Ancak Lorenzo, kiliseler topluluğuna üye olması ve Amerika'nın genelinde destekçileri bulunması, yeni Bapdist kiliselerde (Amerika'da on binlerce kişinin tabi olduğu bir akım) müttefikleri olması, maddi açıdan zengin, medya ve siyasi açılarından güçlü, yargının bünyesinde müttefikleri, destekçileri olması nedeniyle hiç kimse bir çocuğu tuzağına düşürmek için yoldan saptırdı kendisine hesap soramaz. Din değiştirmek mümkün olabilir. Bir insan dinini akla dayalı tam bir inceleme yaparak ve yeni dinin akidesini derinden anlayarak değiştirmişse diğer insanların ona saygı duyması gerekir. Ancak Rıfka, Lorenzo ve karısı kendisiyle ilişki kurduğunda daha çocuktu. Onun aklına ne ektiğini kim biliyor? Şu anda karısıyla beraber ona ne yaptıklarını kim biliyor?





Bence bu kız, Lorenzo ve eşi tarafından zayıfları tuzağa düşürmek için en gelişmiş psikolojik ilimleri kullanan misyonerlerin kabiliyetli oldukları dini kandırma yöntemiyle iradesi dışında kaçırılmıştır. Lorenzo tuzağa düşürdüğünde Rıfka özgür değildi. Bence Lorenzo bir sahtekâr. Çünkü Rıfka'nın Amerika'daki kanuni yaş sınırını doldurmasını bekledi. Doldurunca da onu babasının evinden çıkardı ve onun hakkında yaptığı basın kampanyası ile kendisine ün kazandırdı. Bu da aşırılık yanlılarının bağış ve yardımlarını Evanjelist Hıristiyanlaştırmada en başarılı kiliselere ödemeleri anlamına gelir. Bu kampanya şüphesiz Lorenza'ya yaradı. Bundan Amerika'daki küstah Müslüman düşmanları da onlarca senedir Amerikalı Müslümanlara karşı durmayan; kin ve nefreti kışkırtma çalışmalarını sürdürmek için faydalandı. Zira sağcı küstahlar tarafından 'Faşistler' diye tanımlanmaktadırlar.

Rıfka, Blake Lorenzo tarafından kendisine uygulanan psikolojik kontrol nedeniyle anne ve babasına karşı doğru yönde tasarrufta bulunma kabiliyetini kaybetti. Kilisede ben de aynı yönteme maruz kalmıştım. Baptistlerden doğan yenilikçilerle Evanjelist yenilikçi ve hamsinci kiliselerin çoğundaki bayanların durumu da böyledir. Bizlere karşı denenmiş psikolojik yöntemler kullanıyorlardı. Bu yöntemler, insanın aklını ve kendisini kontrol edebilmesini önlüyor. Zira böylelikle kurbanın güveni kazanılıyor. Ardından da kurbanın en çirkin yollarla kullanılmasına başlanıyor. Lorenzo, Müslümanlara karşı psikolojik savaşta kurbanı medya bağlamında kendisine faydalı şekilde kullanabilmeyi başaran isimlerden biri oldu. Aynı şekilde büyük bağış verenlerin sempatisini kazandı. Artık paralarıyla gelecekte bir çocuğu annesi ve babasından; onlardan korktuğu iddiasıyla çalan, Müslümanları kahreden 'Lorenzo'ya yönelecekler.

Rıfka'nın Söylediği Sözleri Lorenzo'nun Söyletmediğini Kim İspatlayabilir?

Kilisede olduğum vakit, vaizin söylediklerinin Allah'ın kelamı olduğuna inanıyordum. Çünkü inancımıza göre Allah bizim içimizdeydi ve O'nun sesini duyuyorduk. İmanımız arttıkça da ona yaklaşıyorduk. İnsan tövbeye ve kendisine İsa tarafından bahşedilen elçiliğ yaklaştıkça dili İsa'nın konuşmasına daha da yakın olurdu. Bu yenilikçi Evanjelist akidedir ve her fert, yenilikçi Evanjelist kilisenin fertlerinden dayanağını alır. Toprağa verilip Mesih'le ölümden kalkmış tövbe hayatı yaşar. (yani malumat suyuna daldıktan sonra kalkmış). Göğsünde Rab yaşar. İnsanlarla konuşurken kendi diliyle değil Allah'ın diliyle konuşur.

Bir düşün, eğer Rıfka geçen 4 yıllık çocukluğu boyunca bu sözlere inanmışsa Blake Lorenzo'nun kendisi üzerindeki egemenliği ne boyuttadır! Ben şahsen kilisedeyken büyüklerimizden biri intihar etmemi emretseydi yapardım. Çünkü onun sözünün Allah'ın kelamı olduğuna inanıyordum. Blake de kesin bunları o çocuğun aklına ekti. Buradan Amerika'da ve dünyanın her yerinde Rıfka'nın ailesi ile dayanışma kampanyası başlatılması çağrısında bulunuyorum. Bugün onlara olan yarın başka bir ailenin başına da gelebilir.

Öyleyse sen bir kişinin dinini değiştirmesinin karşısında mısın?

Ben bir kimsenin dini ve inancı ne olursa olsun dini inancının gereklerini yerine getirmesinden yanayım. Ancak ben Protestan misyonerlerin, Hıristiyanlık inancı ile değil de siyasi bir iman ile kandırmalarının karşısındayım. Bunlar bildiğim kadarıyla İsa'nın düşmanıdır. Çünkü İsa buyruklara iman etti. Yani yalan söylemiyor ve çalmıyordu. Oysa bunlar yalan söylüyor, kandırıyor, diğerlerinin akidelerini karalıyor, büyük mali kapasite ile güçleniyor. Bu mali güce de aralarında Amerika ve Kanada hükümetlerinin de bulunduğu bir dizi hükümetin ödediği ve vergi iadesi olarak tabir edilen bağışlar yoluyla ulaşmaktadır. Ben bir insanın istediği dini seçmesinden yanayım. Ancak yaşlı bir adamın karısıyla beraber bir çocukla dalga geçmesine, dinini değiştirmek için onun çocuksu cehaletini kullanmasına ve dahası onu Müslümanlara karşı sürdürdükleri Haçlı savaşında kullanmasına karşıyım.

İyi ve Kötü Misyonerlik Hakkında Yazdığını Biliyorum

İyi misyonerlikten kastım din adamları oluyor ve dinlerinde inandıklarının hak olmasını seviyor ve hayrın tüm insanlara yayılması için çalışıyor. Bunlar inanç olarak her ne kadar bize ters düşseler de saygıyı hakediyor. Çünkü açıklar, kelimelerle oynamıyor, insanları kandırmıyor ve gerçekleri saptırmıyorlar. Onlara karşı düşmanca tavır almaktansa kendileriyle tartışmalıyız. Çünkü dinimiz fikri denklik açısından zayıf değildir.

Kötü misyonerliğe gelince bu misyonerliğin gizli siyasi hatta bazen daha öte bir gündemi bulunmaktadır. Evanjelist misyonerliğin kötü elemanları İslam hakkında yalanlar türetmektedir. Örneğin meşhur Baptist bir vaiz hala Müslümanların ay tanrısı Hubel'e taptıklarını ve ona 'Allah' ismini verdiklerini söylemeye devam etmektedir.

Bu şahısların, dünya çapında büyük projeleri olan örgütlerle bağları bulunuyor. Onların imanı kendilerine İsa'nın ikinci kere ortaya çıkması için olayların meydana gelmesi gerektiğini söylemektedir. Bu felaketler kendiliğinden meydana gelmezse bu kehanetleri; özellikle de Kutsal Kitap'ta yer alan ve insanların 'armageddon' ya da 'dünyanın sonu' olarak bildiği olayları gerçekleştirmek için gizlice çalıştıklarını görürüz.

Bu İyi ve Kötü Gruplar Arasındaki Farkı Nasıl Bilebiliriz?

Orada büyük kısmı insani yardım ve gönüllü çalışma adı altında İslam Dünyası'na karşı savaşan 800 bin Baptist ve Evanjelist yenilikçi kötü misyoner bulunmaktadır. Bunlar, iki hedefle siyasi çevrelerce uluslararası boyutta çok güçle desteklenmektedir. İlk hedef, truva atı olması için en çok sayıda Müslümanın Hıristiyanlaştırması, ikinci hedef ise içeriden vurulması için Doğu kiliselerine nüfuz edilmesidir. Bu nedenle de tuzaklarına düşen kimselerden –eğer doğulu bir Hıristiyan ise- kiliselerini terketmelerini istememektedirler, aksine onlara kiliselerinde kalmalarını ve daha başkalarını da tuzaklarına düşürmelerini nasiha etmektedirler. Bu esnada Müslümanlardan Hıristiyanlaştırdıklarını da Allah'ın düşmanları diye vasıflandırdıkları Müslümanlara karşı basın organlarında sürdürdükleri psikolojik savaşta kullanmaktadırlar.

Bunların Müslümanlara Tesir Etmesinden Korkuyor musun?

Ben bunların, Müslümanlardan dinlerinde cahil olanları kullanmasından korkuyorum. Çünkü bunlar peygamber kıssalarıyla oynuyor. Ayetleri kesmek ya da kapsamı dışında kullanmak ve kelimeleri harfiyen açıklamak suretiyle Kur'an'ın manalarını bozuyor. Bunu bilmeyen sapar.

Onları hafife almamak lazım. Çünkü misyonerlik çalışmaları aracılığıyla Irak Kürdistan'ında ve Afrika'nın kuzeyinde çalışmalarının meyvelerini bol bol topladılar. Brezilya'da da durum aynı gidişatta. Katolik olan bu ülkede geçen yüzyılın başına kadar yenilikçi Evanjelistler yoktu. 1 yüzyıl ve 9 sene sonra yenilikçi misyonerler kiliselerine 50 milyon Brezilyalı kazandırdı. Çin ve Hindistan'da da aynı şekilde milyonlarcasını kazandırdılar. Nijerya'da küçümsenmeyecek derecede popüler güce sahipler. Kanada'da her yıl on binlerce Katolik ve Anglikan kazanıyorlar. İslam dünyasında ise Hıristiyanlaştırma çalışmalarında iki bölge dışında ciddi sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Kilisedeki yıllarımda misyonerlerin büyüklerinden, Irak'ın Kürdistan bölgesi ile Afrika'nın kuzeyindeki Amazig bölgelerinde insanların arap-Müslümanlarla aralarında etnik sorunlar bulunması nedeniyle Hıristiyanlığı kabul ettiklerini duyuyordum.

Siyasi Gündemi Olduğunu Söylediğin Kötü Misyonerlik Olgusu İle Nasıl Mücadele Edilebilir?


Ne yazık ki orada İslami akideye karşı koymak için uzman onbinlerce elektronik site bulunmaktadır. Bunu Müslümanları zihinsel tartışmalara sokup imanlarını zayıflatıp yoketmek için yapıyorlar. Bu sitelerdeki insanlar Müslümanların konuştuğu tüm dillerde konuşuyor. Oysa Kur'an-ı Kerim'in Amazig diline sadece birkaç hafta kadar önce çevrildiğini görüyoruz.

Bunlar örgütlenmiş durumdalar ve siyasi gayeleri olup bu örgütleri siyasi hedefleri için direk kullanan ülkelerden maddi, manevi, diplomatik açılardan çok büyük boyutta destek görüyorlar. Sanırım başta tüm mezheplerden Hıristiyanlarla yenilikçi Evanjelistleri birbirinden ayırıyorlar. İki taraf arasındaki fark ne kadar da büyük! İlki bir din sahibi ve onu doğru görüyor. Diğerlerinden, kendi dinine muhalefet ettikleri için nefret etmiyor. Doğulu Hıristiyanların bu kötü misyonerlere karşı daha etkin olması söz konusu olabilir. Çünkü onlar bu kötü misyonerleri yıkma mantığında kullanılacak yöntemleri daha iyi bilmektedir. Yenilikçi Evanjelist, hayattaki görevini misyonerlik ve Armageddon'a iman etmeleri için insanları avlamakta sınırlı görmektedir. Bunun için de logolarının 'haç' değil 'balık' olduğu görürüz. Karşı taraftakilerin saflarına sızma hedefini gerçekleştirmek için tahrik, nefret yayma ve karalama gibi kirli yöntemleri kullanmakta tereddüt etmezler.

Geleneksel Hıristiyanlar ve Müslümanlar Evanjelist örfünde Hıristiyanlaştırılması ve Rab tarafından seçilenler –iddialarına göre- arasına katılmaları için avlanması gereken tek taraf olarak görülmektedir.

Özellikle batıdaki Müslümanlar arasında yayılan kötü misyonerliğe karşı bir umut görüyor musunuz?

Onlar insanları aldatıyor ve ihtiyaçlarını kullanıyorlar. Ya da zor görünen oysa gerçekte cevapları çok kolay olan tartışmalarla düşüncelerini dağıtıyorlar. Sürekli tekrarladıkları bir soru var. O da Muhammed (sav)'ın kan akması taraftarı olduğu sözleridir. Buna Kur'an-ı Kerim'den ve peygamberin (sav) siretinden hikâyeleri delil olarak getiriyorlar. Cahil Müslüman da doğruluğu şüpheli bu bilgiye inanıyor çünkü aklı kapalı. Oysa doğru cevabı araştırsa Allah Resulü'nün tüm savaşlarının savunma savaşı olduğunu, savaşı teşvik eden Kur'an ayetlerinin de Müslümanların dinlerine zafer getirmekte gevşeklik gösterdikleri koşullarla ilgili anlık teşvikler olduğunu ve savaşa teşvik eden ayetleri, eğer Müslümanlara saldıranlar barışa yanaşırsa bunu kabul etmeye davet eden ayetlerin izlediğini görürdü.

Kafaları Karışanları Kötü Misyonerliğin Elinden Kurtarmak İçin Ne Yapmalı?

Farkındalık bilinci yayılarak ve Müslümanların konuştuğu tüm dillerde internet siteleri kurup misyonerlerin kullandıkları aldatma yöntemlerini açıklama yoluyla olabilir. Örneğin ben Montreal'de bir kütüphane-cafetarya açmayı planlıyorum. Orada öğrencilere ücretsiz servis yapılacak. İslam hakkında tartışma için bir sahası olacak. Burada İslami gerçek kitaplar ücretsiz olarak incelebilecek. Bu kütüphane-cafeteryada gelenlerin Allah Resulü'nün hayatını, gönderilme hikâyesini konu alan filmler izlemesi de mümkün olabilir. Kütüphanede İslami eğitim broşürleri de bedava dağıtılacak. Bu fikri tek başıma uygulamaya çalışıyorum. Bu noktada girişim ruhuna ihtiyacımız var. Kendisini İslam'ın elçisi sayan her iltizam sahibi Müslüman'ın birşey yapmaya kalkması gerekir. Eğer niyetinde sadıksa şüphesiz başarılı olacaktır.

Pratik olarak tasarıyı uygulamaya başladın mı?

Bu projenin sorumluluğunu yüklenecek kurumun yasal evraklarını düzenliyorum. Ancak Allah için olan inşallah gelişecektir.

Timeturk olarak bize vakit ayırdığınız size teşekkür, ediyoruz?

Asıl ben size teşekkür ederim. Hakikatlerin insanlar arasında yaygınlaşmasını sağladığınız için…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails